Saturday, September 25, 2010

Fashion's Night Out

FNO

Gitmeyenler pişman oldu, gitmeye karar verenler Nişantaşı mı, İstinye Park mı, yoksa Bağdat Caddesi mi diye kararsızdı, gidenler ise şaştı kaldı.

Biraz geç bir post oldu fakat yazmasam olmaz. FNO’ı Nişantaşı'nda geçirdim. Bu kadar güzel bir etklinlik olcağını düşünmemiştim. Mağazalardan Sokaklara moda taştı. Markalar güzel reklam yaptı, çok fazla alışveriş yapıldığını sanmıyorum, çoğu kişinin elinde torba yoktu, zaten alışveriş hedefli bir organizasyona benzemiyordu.  Geceye özel indirimli mağazaların kasalarında insan vardı, onun dışında kabinler boştu. Modanın sosyalleşme aracı olduğu çağımızda, bu moda aracılığıyla gerçekleşen kitlesel sosyalleşme kavramını, blog gibi sanal ortamlardan kurtarıp sokaklara döken bir organizasyon oldu. Kalabalık bir grup mağzalarda gezdi, birbiriyle sohbet etti, sokaklarda içkisini, sigarasını içti. Şaşırtıcı çünkü Türkiye'de sokağa taşan içki kültürü çok ender yaşanır. Öyle ki geçtiğimiz günlerde Tophanede gerçekleşen galeri açılışlarında, yaklaşık 20 kişiden oluşan bir grubun açılışa katılanlara saldırmasının nedeninin, kesin bir şekilde söyleyemeseler de, içkiyle ilişkilendirilmesi korkunç. Ya FNO’dan belirli bir kesimin haberi gerçekten yoktu, ya da önlemler iyi alındı.

Yurtdışında çoğu yerde, sokaklarda gerçekleşen festivallere hep özenmişimdir. Hiçbir taşkınlık yaşanmaz, herkes kendi halinde içkisini içer, eğlencesini yaşar, sosyalleşir, eğlenir. Bunun İstanbul’da olmasının hep çok zor olduğunu düşünmüşümdür. FNO gecesi sokaklarda şarap içildi, dj’ler güzel performanslar sergiledi. Amacın dışında orda şansa bulunan, ya da orda bulunmaktaki amacı farklı olan kimse yoktu.

Ertesi gün Power fmdeki sabahları yapılan radyo programında, Gevezeyle FNO hakkında konuşan Sinan, bu kadar fazla birbirinden seksi kızı bir arada görmediğini söyledi. Gerçekten de öyleydi. Gerçi bu tarz yorumları duyan Türk halkı, seneye de aynı organizasyon gerçekleşirse nasıl tepki gösterecek bilmiyorum. Örnek olarak da, Nişantaşı’nda gerçekleşen yılbaşı partilerinde sokakta yürümekten korkan kızların, trafiğe rağmen gitmek istediği mekanların kapısına kadar taksiyle gitmeye çalışmasını verebilirim. Türk erkeklerinin convers-kot pantolon ya da kösele-kanvas pantalon kafasından çıkmaya başladığını, dar pantolonlar giydiğini, değişik şapkalar taktığını, aynanın karşısında saçları için epey bir vakit geçirdikten sonra evlerinden çıkmış olduklarını görmek sevindirici. Nitekim gerçekten Nişantaşı’nda FNO’a katılan erkekler de kızlar kadar hoştu.

Aşağıya FNO’da çektiğim birkaç resmi de koyuyorum. Umarım her sene bu organizasyon daha da başarılı bir şekilde gerçekleşir ve burası İstanbul’la özdeşleşir.













Friday, September 3, 2010

Dice Kayek & Huseyin Çağlayan @İstanbulModern


İstanbul Modern Müzesi’nde Dice Kayek sergisi açıldı.


Dice Kayek, merkezi Paris’te bulunan, Ece & Ayşe Ege kardeşlerin kurduğu önemli ve popüler Türk moda markalarından biri. Fashion Week kapsamında olan açılış epey kalabalıktı, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı tek tek konuşma yaptı, geceye sponsor olan Kayra lezzetli denilebilecek şarap ikramında bulundu, özellikle Fransız turistlerin ilgisi yüksekti, moda dünyasından önemli kişiler sergide boy gösterdi, şık ve zarif giyinen de vardı, çılgın ve spor giyinen de ve İstanbul Modern Müzesinin bahçesinde İstanbul’un modern yüzü tekrardan ortaya çıktı.

Kıyafetlerin, spot ışıklarının altındaki cansız mankenlerin üstünde sergilenmesi bana hep ilginç gelmiştir. Sanki kıyafetlerin olması gerektiği yer ya vitrin ya da defiledir. Çünkü kıyafete bir anlam ya da felsefe yüklemek bence zordur. Ama bu, Dice Kayek ve Hüseyin Çağlayan için geçerli olmuyor.






"Bence Vogue" reklamından sonra Hüseyin Çağlayan’ın bir felsefi yanı olduğunu hepimiz anlamıştık. Kimi bunu “Bence Bok” şeklinde yorumladı, kimi “vay be Vogue neymiş, moda neymiş, neler oluyor?!?” şeklinde. Sergilenen kıyafetler de güzeldi, kıyafetlerle yapılan felsefe de. Benim en çok beğendiğim, sergi bitiminde, duvara yansıtılan Hüseyin Çağlayan defilesi oldu. Bazı ziyaretçiler defileyi biraz izleyip gitti, asıl önemli olan defilenin sonu olduğu için, size tavsiyem sonuna kadar izlemeniz.




Dice Kayek / Lale
"Kimse bilemez aşkı İstanbul'un çiçekleri kadar. Ta ezelden beri sevgi ve hasret hikayelerimizin sessiz tanıklarıdır onlar. Kutlamaların, muhabbetlerin, sevinç ve dostlukların hayat boyu yoldaşlarıdır. Tüm çiçekler arasında biz İstanbulluların en çok sevdiği laledir zannımca ve laleler, onlar da bu şehri sever."


.