Wednesday, July 21, 2010

Day & Night - Pixar


Video - Day And Night - Pixar

Dün gittiğim Toys Story filminden önce gösterilen, çocukların kahkahalarla güldüğü, beklenmedik bir şekilde çıkan konuşmada ise muhtemelen korktukları Teddy Newton'nın direktörlüğünü yaptığı Pixar'ın  kısa animasyon filmi.

Gece ile gündüz karşılaşsa birbirlerine ne anlatırlardı?

Ya da..

Fear of the unknown.

They are afraid of new ideas.

They are loaded with prejudices, not based upon anything in reality, but based on…
if something is new, I reject it immediately because it’s frightening to me.
What they do instead is just stay with the familiar.

You know, to me, the most beautiful things in all the universe, are the most mysterious.

Monday, July 19, 2010

Irena Sendler


Yaşadığımız ülkede, dünyada, dönemde, bir güne ya da haftaya olumlu, güzel, güler yüzlü, mutlu ve enerjik başlamak gittikçe zorlaşmaya başladı.

Bunun için haber sayfalarını reddetmek, homepage olarak açılan Google Reader’ı görmezden gelmek, güne başlarken karşılaştığın tüm olumsuzluklar sonrasında –trafik, yere tüküren adam, Beşiktaş’taki yanından polisin uyarmadan geçtiği arabanın camlarını silmeye çalışan gençler- beyindeki “sil” tuşuna basarak, yüzündeki salak tebessümle hayata devam etmek lazım. Nasılsın diye sorduklarında, aslına bakarsan başına bir şey gelmediği için, bomba gibiyim, süperim, hafta sonu çok eğlendim, arkadaşım evleniyor, sevgilim bana çiçek aldı gibi abidik kubidik olaylarla soruyu “geçiştirmeyip” gerçekten muhabbet ediyormuş gibi yapmak...

Ama maalesef olmuyor. İçimizde bir sıkıntı... Yunuslar yavaş yavaş öldürülüyor, Afrika’daki yerlilere vuvuzela umut oluyor. Senelerin en sıcak yazı yaşanıyor, aynı zamanda seller oluyor, volkan patlıyor, deprem bekleniyor. Mağarada işçiler mahsur kalıyor, son nefeslerinde duvarlara yazdıklarıyla Allah’a can dileniyor. Anaların evlatları öldürülüyor, dünyanın farklı yerlerinde aynı anda bombalar patlıyor, zorla adam öldürtülüyor. Kimse geçmişi algılayamıyor, kavrayamıyor, alacağı kararlarda bir saniyelik bile olsa arkasına dönüp bakmıyor. İnsanların içinde kötü bir hırs, simsiyah hayaller, içi boş ümitler, yaratma değil yok etme içgüdüsü sürüp gidiyor. Sivil Toplum Kuruluşları ne yapacaklarını şaşırmış durumda. Küresellik deniyor. Küresel ekonomi, gelişim, savaş, ısınma... Bu kelimenin yanına her şey ekleniyor. Ben ise küresel isyanı bekliyorum ve zirve toplantılarındaki protestolardan bahsetmiyorum. Aklıma geliyor, İnternetteki yasaklar belki de küresel isyanı engellemek için diye düşünüyorum. Bunları görmek, duymak, algılamak güzel de kaçımız fark yaratmayı geçtim, yaratılan ya da yaratılmaya çalışılan bir farkın küçücük bir parçası olabiliyoruz?

Tüm bunlarla Irena Sendler’ın ne alakası var derseniz. İşte tam haftaya başlamışken, bu düşüncelerle yüzleşirken, güzel bir mail aldım. Hem güzel hem hüzünlü...

Irena Sendler 1910-2008 tarihleri arasında yaşamış Polonyalı bir kadın. Aslında bu şekilde söyleyince her şey ne kadar basit oluyor. Hepimiz belirli bir dönemde yaşayan kadınlar/erkekleriz ve azımız o dönem içersinde gerçek rolümüzü bulup iyi oynuyoruz.

İşte bu kadın 2. Dünya Savaşı’nda Nazi’lerin Polonya’yı işgali sırasında, 2500 adet Yahudi çocuğun hayatını sahte belgelerle, Varşova’dan kaçırarak kurtaran kadın. Bu arada dikkat etmek gereken şey, Irena’nın Katolik oluşu. Bir sürü Yahudi’yi sahte belgelerle, bazı çocukları ise, kutularda, valizlerde taşıyarak ya da çalıştığı Sosyal Yardım Departmanı sayesinde giriş izninin bulunduğu gettoda çocuklara tifüs tanısı koyarak çıkarılmalarını sağlamış ve gettoda göze çarpmamak için koluna Davud’un Yıldızını takmış.

1943 yılında Gestapo tarafından yakalanan Irena’ya bacakları ve kolları kırılarak, ölümüne işkence yapılmış. Çocuk bölümünün başkanı olarak çalıştığı Yahudi Yardım Kuruluşu Zegota tarafından kurtarılmış.

Değişik ödüller alan Irena’nın en ilginç ödül macerası Nobel Barış Ödülü. 2007’de Irena Sendler’ın aday olarak gösterildiği Nobel Barış Ödüllerinde ise kazanan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli ve ABD başkan yardımcısı Al Gore!