Thursday, May 27, 2010

Bahar, İstanbul, Kültür, 27 Mayıs


Bahar,

Baharın gelmesi, yazın yaklaşmasıyla bir panik yaşıyorum. Tatillerimi nerde yapmalıyım? Hafta sonu nereye gitmeliyim? İş çıkışı kiminle buluşmalıyım? Zamanımı en iyi nasıl değerlendirebilirim? Zaman çizelgemi öyle bir hazırlamalıyım ki denizden, güneşten, böceklerden, mini eteklerden, güneş gözlüklerinden, akşamı t-shirt’le geçirmekten maksimum faydalanmalıyım.

Tüm bunları düşünmek güzel ama ben hala tam olarak baharın gelmesini kutlayamadım, belki yağan yağmurlardan ya da benim gibi arkadaşlarımın da yarattığı bahanelerden. Çünkü herkes çok yoğun ve herkesin bir bahanesi var. Fakat zaman geçiyor. İstanbul sadece bu yıl Avrupa Kültür Başkenti ve şanslıyız ki bunun farkında olduktan sonra geçireceğimiz hala bir 6 ay var.

Siz baharı nasıl karşıladınız? Chill-out festivaline giderek mi? Ya da vapura atlayıp adaya gitmiş olabilirsiniz. Deniz kenarında oturup ince bir hırkayla yapacağınız rakı balık keyfi bile sizin bahara hoş geldin deme şekliniz olabilir.

İstanbul Siyah-Beyaz,

Bir İzmirli İstanbul’u çok zor sever, yaşayamaz. Bir Avrupalı İstanbul’a bayılır çünkü turist olarak gelmiştir ve bu şehirde yaşamak ne demek anlayamaz. Bir İstanbullu bu şehirden kurtulmaya çalışır, çekip gider, kimisi kurtulduğunu hisseder kimisi de yapamayıp geri döner. Başka bir İstanbullu vardır ki dünyayı gezer ama İstanbul’a aşıktır, bağımlıdır ondan ayrılamaz.

Konserler, tiyatrolar, festivaller, sergiler, performanslar, şehirliyi bir araya getirmek amaçlı düzenlenen etkinlikler, rakı-balık, boğaz manzaralı şarap, tekne turu, Polonezköy, Prens Adaları, Ağva, Kilyos, Bebek, Cadde bostan, Taksim, Hisar, Sarıyer, Haliç, boğaz…

Tüm bunların yanında İstanbullu yorgun düşer; trafikten, çalışmaktan, toplu taşıtlardan, gece sokakta yürürken korkmaktan, parasızlıktan, işsizlikten, hayat mücadelesinden, şehrin kalabalığından, bilgisizlikten, dizileri takip edememekten, sorun yaşayan akrabasına ya da arkadaşına yardım etmekten, kendine vakit ayıramamaktan, ev işlerinden, devlet işlerinden…

Birkaç ay önce şirketimizi ziyarete gelen bir İspanyol’un “İstanbul için siyah beyaz şehir diyorlar neden?” sorusuna cevap vermeye çalıştım ama bir türlü toparlayamadım, söylediklerim yetersiz kaldı. Çünkü birinin bunu anlaması için bu şehri tatması değil bu şehri sindirmesi lazım.

Kültür,

Hep beraber baharı kutlayabileceğimiz ve İstanbullu olmanın ne demek olduğunu hissedebileceğimiz sizlere süper bir program önerisinde bulunmak istiyorum. İstanbul Avrupa Kültür Başkenti kapsamında yapılan etkinliklere yeteri kadar gidememiş olan kişiler için de güzel bir başlangıç olabilir, Haydarpaşa Garı’nda Bahar. 3-6 Haziran tarihleri arasında kültür merkezine dönüştürülecek olan Haydarpaşa Garı’ndaki etkinlik Nazım Hikmet severler için ayrıca önem taşıyor. Etkinlik kapsamında, şiirler okunacak, filmler gösterilecek, konserler, sergiler olacak, performanslar gerçekleştirilecek. Etkinliğin bir teması da İstanbul olduğunu düşünürsek, İstanbul’u daha iyi hissetmek, anlamak ve yaşamak istiyorsanız bu etkinliği kaçırmamanız lazım.





27 Mayıs,

Bugün, içimizde bahar coşkusu varken aklımızda ne var? 27 Mayıs’ta yapılanlar üzerinden 50 yıl geçmesine rağmen hala yanlış mı değil mi diye tartışılıyor. Tabi ki her zaman tartışılacak, konuşulacak ama yanlış mıydı değil miydi diye tartışılması biraz garip kaçmıyor mu? Başbakan ve iki bakan idam ediliyor, demokrasi birkaç ayakaltında ezilip toprak altına gömülüyor... Hangi tarafta olursanız olun Aklınızdan “şu zamana kadar ne canlar feda olurken bu adamı niye kimse çıkıp vurmuyor” diye düşünüyorsanız, siz hangi tarafta olursanız olun yanlış yoldasınız.


No comments:

Post a Comment